15 Nisan 2018 Pazar

O kadar da eski değil aslında.

Çok da eski değil aslında şarkıların anlamlarının olduğu benim için anlamlı olmadığı günler,
Diğer insanların ne düşündüğünü umursamadığım günler,

Şarkılar eskiden sıkıcı hayatımda duyduğum ses gürültüsünü engellemeye yarayan beynimi meşgul tutan bir olgu idi.
Şimdi ise sadece hatıraların arasında kaldığım beynimi daha fazla kurcalayan bir şeye dönüştü.
Dedim ya çok da eski değil yani 2 ayı geçmez olduğum gibi yaşamaktan Mutluydum.
Filmler diziler ve bilgisayar oyunları yeterdi benim mutlu olmam için.
Bu süreç zarfında hayatımda ani köklü ve hiç planlamadığım büyük bir değişiklik oldu...
En büyük hatam hayatımı daha önce hiç başkalarına endeksli yaşamamış olmam sanırım,
Empati yoksunu Duygusuz bir odun olmamdan kaynaklanıyor.
İnsan 7'sinde iken 70'inde de odur deyimini yanlış anlayanlara sorum.
Bu beynimin bir köşesinde sürekli beni kemiren duygu daha önceden neden yoktu acaba?
Belki filmlerde söyledikleri gibi zamanla geçecek ama yine filmlerde dedikleri gibi hiç geçecekmiş gibi durmuyor.
Her günü normal bir günmüş gibi yaşamaya çalışmak her şey yolundaymış gibi yaşamak işte ayrı evde ayrı gereksiz şeylerle uğraşırken kendini koy vermemek için içine atmalar mutluymuş gibi yapmak çok zormuş bunu anladım.
Sesimi çıkartmadım anlatmadım bu kadar da büyüyüp Cumartesi gecesi bana bunları yazdıracak duruma gelmiş olması bile benim için ayrı bir konu...
Yazarken bile kendime soruyorum bu blogu ben bile zor biliyorum onun okuma şansı hiç yok. biri es kaza görse bile düşüncelerim yazmaya çalıştıklarım bir birinden o kadar kopuk ki içimdekileri anlama şansı yok.

Yine de sıradan bir word dosyasında kayıtlı kalıp kaybolacağına burada olması mantıksız bir şekilde daha uygun geliyor.

Hayatımda ki bütün neşelerin zamanla yavaş yavaş silindiğini hissediyorum.
Zaman zaman yine kendim gibi hissettiğim kısımlar olsa bile playlistimde bulunan her şarkı durumu tekrar hatırlatıyor.

Aslında eskiden beri hep sevmişimdir aşk şarkılarını slow şarkıları ama yazının başında da bahsettiğim gibi daha önce güzel söz dizelerinin yan yana geldiği sıradan bir yazım türünden öteye geçmemişti benim için Dinlediğim her şarkı alakası olsun olmasın beynimi kemiriyor.

Aslında ilk başlarda Odun olmamdan kaynaklı empati yoksunu olmamdan kaynaklı olsa gerek birinin benden hoşlanabileceğini düşünmezdim. Ve arkadaş bile olmam uzun bir dönemin arkasından gelir dostluk.

Farklı müzik zevklerine yönelmem gerekiyor sanırım yakın zamanda yoksa kendimi tüketeceğim.
Filmler bile artık huzur vermiyor bana. Daha fazla rol yapıyorum artık daha fazla rol yapmaya zorluyorum kendimi.

İnsanları ve duygularını anlamak konusunda zaten zorluk yaşayan birisiydim ekstra çaba harcamam gerekirdi ki böyle bile Duygusuz bir Odun olduğum gerçeğini değiştiremiyordu.

Birde acaba bu gün görür müyüm? gülümsediğini gözünün içinin güldüğünü tekrar görebilecek miyim düşüncesi var ki sorma? surat ifadesinden gününün nasıl geçtiğini anlamaya çalışmak onu gördüğümde nasıl tepki vermeliyim yada o nasıl tepki verir? Beni gördüğünde rahatsız oluyor mu?

Eternal sunshine of the spotless mind filmini şimdi daha iyi ve derinden anlıyorum.
Yada Truman Show'u...

İzlediğim her filmden dinlediğim her şarkıdan bir kısımda onu görmek düşünmek...
Bir tarafım yazma yazsan ne olacak derken diğer tarafım yaz içini boşalt diyor.

Aklımın çalıştığı şekilde konular birbirinden ayrı ama temel noktası o olacak şekilde yazıyorum.

Bitti boş ver demek kadar kolay bir kavramın faaliyete geçirememek bu kadar zor olmamalıydı.
Zira verilecek öğütler bundan öte gitmez...

İstiyorsan kovala koş söylemi geçiyor beynimin bir tarafından ama zorla güzellik istediğim bir şey değil. O benim gibi hissetmiyorsa bu iç sesle yaşamak bana kalacak.

İçimi buraya dökmek hem rahatlatıyor. hem pişman ediyor. Hala kafamdan çıksın diye bahaneler üretiyorum kendime benim hatalarımda beni bırakıp gitti ise ben neden hala onu hala içimde yaşatıyorum?

Değişim konusuna takılmadan edemiyorum. Bir insan yaşadıkları tarafından şekillenir Hepimiz boş birer tual gibiyiz ya güzel renklerle güzel cisimlerle süsleneceğiz yada daha kötüsü ile işte bu yaşadıklarımız karar verecek tualin güzelleşip güzelleşemeyeceğine. Ressam Bob dediklerimi çok güzel yapabilirdi. Boş karanlık bir orman çizer üstüne dumanı tüten bir ev çizer ve resmi o karanlık havadan çıkartırdı. Tablonun karanlık bir resim ifade etmesi onu değiştiremeyeceği anlamına gelmezdi.

Her yazdığım ile ilgili farklı farklı cümleler aklıma gelse de yazarken geçirdiğim süzgeçler kendince bir sınırlama getiriyor.
Konular dağılıyor aklımda...

Hala aklımda büyük bir soru ben bu hale nasıl geldim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder